Sarıyer Masaj Salonu Hizmeti Eda
Sarıyer Masaj Salonu
On bir yaşındaydı. Kız ise yedi yaşındaki ufak kız kardeşiydi. Annelerini hastanede ziyarete gelmişlerdi. Sarıyer Masaj Salonu Asansör kata gelince kapısını açtılar. Beyaz önlüklü bir adam parmaklıkları açtı ve onlara şöyle bir gülümseyerek çıkıp gitti. Asansöre girdiler. “niçin bu kadar eski bu asansör?” diye sordu kız. “Çünkü bu çok eski bir bina, ” diye yanıt verdi ağabeyi parmaklığı kapatırken. “Burası hastane mi?” “Tam değil, ” dedi ve zemin katın düğmesine bastı. “bitkin insanlar için dinlenme evi.” “Annem yorgun mu?” “Evet, fakat iyileşecek. Kapıya yaslanma, Sis.” “Ne?” Asansör sarsılarak harekete geçtiğinde uzun san saçları da uçuştu. Elektrik, diye düşündü çocuk, ve
kız kardeşinin saçlarının yavaş yavaş yükselişini izledi. Küçük kız ellerini saçlarına götürüp çığlık atmaya başladı. Tiz ve delici bir çığlıkla çocuk yerinde donakalmıştı. Saçları parmaklığın öteki tarafına sıkışmıştı. Asansörün dış kapısına takılmış olmalıydı. Kurtarmaya çalıştı ama sanki kendisi de sıkışmıştı. “Baba!” diye çığlık atan kız parmak uçlarında duruyordu.
Sarıyer Masaj Salonu
Fakat babası otoparktan arabayı almaya gitmişti. “Anne!” diye çığlık atarak asansörden kendini kurtarmaya çalışmıştı. Ama anası yüzünde solgun bir gülümsemeyle yatağında uzanıyordu.
Saçlarına yapışmış etrafa tekmeler atıyordu küçük kız. Ağabeyi, keşke hareket edebilsem, diye düşünüyordu. “İmdat!” Harry sarsılarak yatağında doğruldu. Kalbi deli gibi atıyordu. “Tanrım.” Kendi boğuk sesini duyar duymaz tekrar yastığına koydu başını. Perdelerin arasından sızan ışık hâlâ griydi. Komodinin üzerindeki dijital saatin rakamları 04:12’yi gösteriyordu. Yaz geceleri cehennem gibiydi. Kabuslar cehennem gibiydi. Yataktan kalkarak tuvalete gitti. O uzaklara dalmışken çişi ses çıkararak suya karışıyordu. Uykusunun kaçtığını biliyordu. Buzdolabında görme duyusunun zayıfladığı aniden alışveriş otomobilina attığı düşük alkollü bir şişe bira dışında aslabir şey yoktu.
Lavabonun üzerindeki mutfak dolabını açtı. Bir alay bira ve viski şişesi emir ve görüşlerine hazır bir şekilde bekliyordu. Fakat hepsi boştu.. Bir an öfkeye kapılıp şişeleri devirdi. Dolabı kapattığında bile hâlâ şişelerin çarpma sesi duyulabiliyordu. Yeniden saate baktı. Cuma sabahıydı. Vinmonopol’ün açılmasına daha beş saat vardı. Harry salonda telefonun yanına oturdu ve Øystein Eikeland’ın cep numarasını çevirdi. “Oslo Taksi.” “Trafik nasıl?” “Harry?” “İyi akşamlar, Øystein.”
Son yorumlar